19 Mart 2009 Perşembe

Gidiş-Dönüş meselesi



'' Yüreğimizin yufkalığı
hayat karşısında bizi yenik düşürdü
Mükemmeliyet taşıyan cümleler arasında
Bir yürek taşıdığının farkına varmak
Ne kadar yüceltiyor insanı
Bu yoğunlukta..''


''Hep yalnız yürürken düşüyor sorular gökten. Ya sevmiyorlar yalnızlığımı, ya yalnız kalamıyorlar oldukları yerde.''

Gözlerimden damlamamak için yüreğimi aşındıran gözyaşlarımla kendi kendime mırıldanmaktan başka çaremin olmadığı bu ıssız kalabalıkta, ardımda gölgen, aklımda yitikliğim yürüdüm.


'' Sen bana hiç gelmiş miydin...Bu kapı aralandı mı hiç! Hüznümden örülme o yüksek duvarı aşmaya çalışıp, kendini gözlerimden okumayı denedin mi? Sen bu kırık yüreğe dokunmayı hiç gerçekten istedin mi...
Yoksa beni ve aşkı aynı sayfanın farklı yüzlerinde saklamaktan başka bir şey değil miydi seninki?
Bilmiyorum...''

Ben bir yabancıyı sevdim dudaklarına dokunurken ve kendi içimden bana en az ben kadar yakın ve bazense ben kadar yabancı olanı sevdim. Yollar aramıza sıkışıp kalmış yaşanmamışlar ve söylenmemişler kadar uzun görünüyordu artık bana. Sonunda varlığının umuduyla yürüdüğüm bu karanlık yol bana seni verecekti ve belki de o zaman kararan bütün ışıklar yeni bir hayatın, yeni doğmuş bebek kokulu o heyecanlı varlığını dünyama sunacaktı. Ben kendi içimde kendi yüreğimin yanında taşıdığım bu yabancıyı belki de o zaman tanıyacaktım.

Zaman ızdıraplı bir süreçte seni ellerime buruk bir düş kırıklığı ile de olsa verdi sonunda. Seni benden koparabilecek ama yine de asla unuttuturamayacak o buzlu yollar sana çıktı sonunda. Peki ama nerdeydin? En karanlık gecemde parlayıp dünyaya yeniden gülümseten dokunuşunun düşleri her defasında uyanıp yeniden uyuduğum bu oyunsu uyku,en umutlu anımda kapanan ışıklar ve senin asla içinde olamadığım o uzak hayatın beni kendimle buluşturacağına inandığım bu şehirden hiç bilmediğim diyarlara cebinde beş kuruş umudu olmayan bir sen vurgunu olarak sürgüne gönderdi sonunda.

Ellerini tutarken aramızda sıkışıp kalan soruların nelerdi...Neden yüreğimi vermeye her şeyimle hazır olduğum insan tüm varlığı ile benim olamıyordu! Neydi korkutan...Neydi susturan o aşk kokulu dakikalarda...Sana aşık olduğumu bağırmak isterken cümlelerimi boğazıma dizen, üşüten, ürküten! Aramızda kalmış, sana dokunmamı engelleyen bu çetin yığın ve tam geldiğine inanmışken, yüreğindeki tüm acıları yüreğimde toplamaya hazırken, yeniden ama bu sefer gerçekten gidişin...

Hep sen istediğinde gelebildim yanına en uzaklardan. Ve sonra sen yanağıma bir öpücük kondurup beni hiçbir şey olmamış gibi o uzaklara yolladın. Yoksa boğazımda tıkanıp kalmış sözler, hıçkırıklar, itiraflar, isyanlar ve yüreğimde gizlediğim gözlerimle ele verdiğim hüzünler, özlem ; yoksa avuçlarımda sıkıca tutup kimseye göstermediğim AŞKın mı girdi aramıza? Bu kadar yakınken!

Hep yanında olmayı istedim. Kalbinin içinde yaşamak, gözlerinde gülmek, gözyaşlarımı gözkapaklarının altına saklayıp senin o güçlü ve kararlı duruşuna muzipçe gülümsemeyi istedim. Ben sana dokunurken hep bana aşık olduğunu duymayı diler, ümitsizlik anlarımda ise bunun senin için bir yenilgi olabileceğini düşünür ve sadece ben, bir tek ben, tek başıma senin o eğilmez varlığın ve aşılmaz yokluğun arasında tıkanıp kalırdım.

İstedim, çok istedim.Seni...
Kaçtın.
Yanında kalmama fırsat vermediğin anlarda bile senin ruhumu uyuşturan umuduna sarıldım.

Yine de inanıyorum... Sevdin beni. Ben senin denizinde yüzeyde gezinen en güzel deniz kabuğundum sense benim denizimde en dipte en gizli ve en özel köşede korunmaya alınmış olandın.

Sular akıp gidiyor şimdi. Sen, coşkun deniz, umarsızca dalgaların vuruyor kıyılara. Ve yağmurlu bir İstanbul akşamında usulca kumsala bırakıyorsun beni. Alıp başını sonra kendi dalganla boğuşmaya gidiyorsun.

Belki yorulacak, belki öleceğim...Ama bekleyeceğim değersiz bir kolye olarak bakire bir kıza hediye edilmemişse kabuğum... Rüzgarını da, serinliğini de o yüreğime dokunan mavilğini de al ve git...

Hep kendin için çekilen sularını al ve git...

Ne de olsa hiç bir gitme geri döndüremeyecek artık seni.


-------------------------------------------------------------------------------------


(2004 yılında herhangi birine ya da bir anıya atfetme kaygısı olmadan yazmış olduğum bu yazının üzerinden tam 5 yıl geçtikten sonra eksiksizce beni ifade ediyor olması nasıl açıklanır bilmiyorum.)

Hiç yorum yok: