tag:blogger.com,1999:blog-72985807451405034742024-03-05T16:47:12.886-08:00purpleDidem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.comBlogger13125tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-6299519029101636122012-02-23T22:57:00.012-08:002013-11-18T06:08:23.659-08:00Eksilen şehir<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLDhLV_P6nd0eHdpGQDWc9ltBZxhgCdpvm95CiKMr724BAtVnZ9SC5GthEbk-Ye1Wy1TZJoKoPAWxP6jIAVuHR-IB4vjBkH0KrgsafPF_x_yvdVMKd9wsRe_3Z_kALPSXiM2A4C0G74YI/s1600/download.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="292" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLDhLV_P6nd0eHdpGQDWc9ltBZxhgCdpvm95CiKMr724BAtVnZ9SC5GthEbk-Ye1Wy1TZJoKoPAWxP6jIAVuHR-IB4vjBkH0KrgsafPF_x_yvdVMKd9wsRe_3Z_kALPSXiM2A4C0G74YI/s400/download.jpg" width="400" /></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7A2IiBeQoOMSPU266Wl70GUOcpvd-JEMMXuhlmoX013F1FbtfFcip-SsF4egWHwVeMiKNJHOXxVTSkQy2CY_gfqlxf8q-LEmuaNv11_wJgxgDwCJruKJ3M2Gq7aBFZ58B2ilCWx-59WE/s1600/Picture1.jpg"></a><span style="font-size: 130%;">Zamanla herşey değişiyor.Uzun zaman sonra "<em>biz eskiden</em>" diye başlayan cümleler kurduğumuzda babalarımız kadar yaşlanmış olmayacağız bile belki. O kadar düşmüşüz ki kendi derdimize fark etmiyoruz, fart etsek de umursamıyoruz, arada bir iç çekip "<em>ulan, eskiden</em>..." diye başlayan cümleler kurasımız geliyor belki bazen, belki ve genellikle de geçip gidiyoruz. <em>Geçip gitmek her zaman en kolayı.</em></span><br />
<span style="font-size: 130%;">Beşiktaş sahilinde Kadıköy iskelesinin yanındaki çaycı artık hayatımızda yok. Hatta Beşiktaş merkezde, denize nazır çay içebileceğimiz herhangi bir yer yok. Çayın 3 TL olduğu bir Beltur var sanırım köşede, ondan da dalgaları değil, Üsküdar motorlarına yolcu toplayan çığırtkanların sesini duyuyoruz daha çok.</span><span style="font-size: 130%;"></span><span style="font-size: 130%;">Artık İETT'lerde para geçmiyor. Mavi otobüsle, yeşil otobüsün hiçbir farkı kalmadı. Hatta yeşil otobüs de kalmadı, hepsi şirinler gibi Mavi...Akbil yok, fazla akbili olan var mı diye seslenmek yok, biletsiz bindiğiniz otobüste benim yerime de basar mısınız diyene cevap bile yok...<br /><br />Artık vapurlarda sigara içilmiyor. Sadece vapurlarda değil, iskelelerde de içilmiyor. Bir görevli uyarıveriyor hemen, son nefes içimizde kalıyor! Kız kulesini geçerken derin derin içimize çektiğimiz hava, yanımızda içilen sigaradan burnumuza kaçan dumandan daha mı keyifli? Emin değilim...<br /><br />Sizi bilmem ama ben daha az simitçi görür oldum yollarda, Simit Sarayı ve Simit Sarayı tabelasındaki font ile yazılmış Simit Evi, Sepeti, Teknesi... tıka basa dolu.<br /><br />Haydarpaşa'dan tren kalkmıyor artık. Hiç trene binmesek de karşıdan Kadıköy'e giderken üzerinden geçtiğimiz o raylar, ağır ağır ilerleyen ve ardında sallanmamış eller, unutulmuş, terk edilmiş ya da kısa bir süreliğine özlemle geride bırakılmış gözlerin eksikliği, boşluğu hissedilmiyor mu? Kadıköy girişindeki o keşmekeş,o telaş...Eksik.<br /><br />İstikal'de Asmalı yok, Asmalı'da insan yok. Sokaklarda rahat rahat yürüyoruz, elimizi kolumuzu sallaya sallaya kucaklıyoruz boşluğu, sessizliği. Oysa ki o sokaklarda yürüyememek, o sokaklarda birbirini duyamamak çok daha keyifli değil miydi? Şimdi soğuk, kahverengi kepenklere karşı yudumluyoruz ve çoğu zaman da yalnız, bol köpüklü Bomonti biramızı.<br /><br />Gittikçe herşey daha düzenli , gittikçe herşey daha kurallı, gittikçe şehir, veznelerinde hiç sıra beklemediğimiz gri duvarlı bir banka. </span><br />
<br />
<br />
<div>
<span style="color: #009900; font-size: 130%;"><em>İnsanın şiir yazası, insanın aşık olası, insanın efkarlanası bile gelmiyor artık!</em></span></div>
<br />
<br />
<br />
<div>
<span style="font-size: 130%;">Oysa ki "Biz eskiden...".</span></div>
Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-1037863602320439242009-12-06T09:47:00.001-08:002009-12-06T10:49:18.166-08:00Seyir Defteri / Mezuniyet Yazı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.emo.org.tr/resimler/bizden/orj/16336_11_20_35.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 497px; height: 329px;" src="http://www.emo.org.tr/resimler/bizden/orj/16336_11_20_35.jpg" alt="" border="0" /></a><br /><br />Bitirme tezi telaşını da atlattıktan sonra <span style="color: rgb(0, 153, 0);">Makina Fakültesi</span>'ne bağlı bir bölümde okumanın talihsizliğinden olsa gerek kalabalık ve terli bir kep töreni faslımız oldu. Yine de teker teker isminizin okunması ve diploma gibi dursun diye hazırlanmış olan ve <span style="color: rgb(0, 153, 0);">YTÜ</span>'nün masraftan bu kez kısmayarak imitasyon deri kılıflar içinde verdiği kağıtları havaya kaldırıp etrafa gülücükler saçmak, anneye, babaya, kuzene, ananeye, dedeye, sevgiliye el sallamak oldukça keyifli deneyimlerdi...<br /><br />Bitmişti işte, büyük gündü o gün, hayat başlıyordu, artık bir ünvanımız vardı. Uzaktan izleyenler için oldukça duygusal anlar aslında diploma törenleri. Özellikle de aileler için. Onca yıl belki de gerçekten çok zor koşullarda eğitim almasını sağladıkları çocuklarının başarıyla okulunu bitirdiğini görmek her ebeveyn ( bu kelimeyi afilli dursun diye kullandım) için oldukça gurur verici bir hadise olsa gerek. Ama diploma töreninde bu duygusal atmosferden ziyade kepinizin kafanızda nasıl durduğu- ki onu düzgün bir biçimde kafada tutmak üstün bir mühendislik yeteneği gerektiyor-, etrafınızda nelerin dönüp bittiği, adınızın ne zaman çağrılacağı ve sıraya girmek gibi işlerle meşgul oluyorsunuz.<br /><br />Uzun bir isim okuma merasiminden sonra <span style="color: rgb(0, 153, 0);">Makina Fakültesi </span>olarak Yıldız'ımızın emektar Hümayun Bahçesi'nde sıra keplerin fırlatılmasına geldi... 1-2-3 . Merhaba Hayat !<br /><br />Aslına bakarsanız mezun olduğum yaz bu gerçekten ziyade uzunca bir tatil yapmak ve felekten geceler çalmak hayalleri ile daha çok haşır neşirdim...Artık bir öğrenci değil, bir <span style="color: rgb(0, 153, 0);">Endüstri Mühendisi</span> olarak! Ki iyi de yaptığımı düşünüyorum. Gezdik, tozduk...Kabak Koyu, Ayvalık ve Kıbrıs'tan oluşan bir tatiller zinciri...Deniz, kumsal, güneş, güzeller ( hep öyle derler ya:) ). Aslına bakarsanız yaz boyunca ne mezun olduğum, ne iş aramam gerektiği ne de en azından bir adım atmam gerektiği konusunda en ufak bir düşüncem bile olmadı. Sadece daha sonradan epeyce haşır neşir olacağım <a href="http://www.kariyer.net/">www.kariyer.net</a> üzerinden CV'mi aktif hale getirip usulen bir kaç başvuru yapmak haricinde hiçbir çaba sarf etmedim.<br /><br />Öyle ki daha yeni mezundum hatta fiziki olarak bir diplomaya dahi sahip değildim ve daha çoooook zaman vardı her şey için. Hayat bana güzeldi kısacası.<br /><br />Belki de bundan sonraki hayatımın en rahat, en güzel , en uzun yazı.<br /><br />Mezuniyet dümenini elime alıp Mavi Tura çıktım diyebiliriz. İtiraf etmeliyim ki daha okyanusun derin, dalgalı ve karanlık sularında yapacağım sinir bozucu mücadeleden haberim yoktu :)<br /><br />Yazının bundan sonraki kısmı daha eğlenceli olacak. Takipte kalın :)Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-5377991496256815282009-12-06T09:24:00.000-08:002009-12-06T10:19:04.488-08:00Yeni Mezunun Seyir Defteri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIklaAuiLWgjIcp95HwYOLnNDCow8ncE9qcI08WhKvwJiaQeHNYYPuhWKfDf2aOHymg1oGrzFjBj-3tDsxXJJ7tzPrkYKO_K0f-K73yTYcZN-a0I0R1_1bi1WFACBLthukLgz2LCCR1OY/s1600-h/kep+081.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIklaAuiLWgjIcp95HwYOLnNDCow8ncE9qcI08WhKvwJiaQeHNYYPuhWKfDf2aOHymg1oGrzFjBj-3tDsxXJJ7tzPrkYKO_K0f-K73yTYcZN-a0I0R1_1bi1WFACBLthukLgz2LCCR1OY/s400/kep+081.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412189288680379906" border="0" /></a>Herkese Selamlar,<br /><br />Uzunca hatta epey uzunca bir aradan sonra aslında çoğumuzu yakından ilgilendiren, bu yollardan çoktan gelip geçmiş olanları da geçmişe döndürüp gülümsetmesini umduğum yeni bir konu ile karşınızdayım. Tahmin edildiği üzere aradan geçen 5 yılın ardından okulumu kendi hedeflerim ve etrafımdakilerin de beklentileri doğrultusunda başarılı bir şekilde bitiriverdim. Ödevdi, projeydi, bitirme teziydi derken, çok da çetrefilli olmayan daha çok son gecelere sıkıştırılmış, uykusuz geçen sınav arife geceleri ve çokca arkadaş kıyağı ile (<span style="color: rgb(0, 153, 0);">Doğukan'ıma, Duygu, İlto, Seda, Yasemin, Safa, Şenol, İbo, Şafak, Selen, Erhan, İlker </span>'e sonsuz sevgiler...) 5 yıllık lisans dönemi bitti ve 2 gün önce de fiili olarak diplomamı elime almış bulunuyorum. Bu arada merak edenler için diploma : Yıldız Teknik Üniversite'min -ki kendisine ebedi bir gönül bağumın olduğunu söylemeden geçemeyeceğim- masraftan kısarak hazırlattığı A4 boyutlarında bir karton. Üzerinde de parlak bir yıldız logosu var. Uzaktan afilli yakından ucuz görünüyor. Ve artık hayata Endüstri Mühendisi olarak devam edeceğimin de resmi bir belgesi oluyor kendileri. Alaylı bir söylem takınmam hem kendimi hem de bu yazıyı okuyanları sıkmamak maksatlıdır aslında bu mezuniyet hadisesinin manevi olarak benim için çok değerli olduğunu belirtmek isterim. 11 sene öncesi ve 5 senesi de üniversite yılları olan uzunca bir eğitim hayatının sona erişi aslında oldukça duygusal bir an, önemli olmasının yanında...<br /><br /><div style="text-align: left;">Mezuniyet periyodunu kısa bir yazıyla özetlemektense geçtiğimiz ayları ayrı yazılar halinde değerlendirmenin daha keyifli olacağına karar verdim. Umarım siz de eğlenirsiniz. Başlayalım o halde : )<span style="text-decoration: underline;"> </span><blockquote></blockquote><br /></div>Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-75126037644866084302009-03-28T06:01:00.000-07:002009-03-28T06:18:38.520-07:00FMK Hareketi!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMHaIf0g-AFCoTctVLy6X-e1wxX_IaTbpMwGdEX27sSONwf-jn7cOtnAWieDlqNTPQq2OLQBTYz4N0ZqeHJ8eBJECHUjX8mj9Xi5KxQerHvrGmPqqkhxeIqn22niJBHA0KDBwqfwHdreo/s1600-h/faili_mechul_kiyak_2.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 319px; height: 207px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMHaIf0g-AFCoTctVLy6X-e1wxX_IaTbpMwGdEX27sSONwf-jn7cOtnAWieDlqNTPQq2OLQBTYz4N0ZqeHJ8eBJECHUjX8mj9Xi5KxQerHvrGmPqqkhxeIqn22niJBHA0KDBwqfwHdreo/s320/faili_mechul_kiyak_2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5318226110484654626" border="0" /></a><br />Faili meçhul cinayetler içimizi yeterince kararttıysa sırada bir o kadar iç açıcı başka bir olaydan söz etmek istiyorum size. ''Faili Meçhul Kıyak''. Fikir babası Tunç Kılınç olan bu hareket, insan olduğumuzu hatırlamamızı ve yalnızca mutlu ederek mutlu olmamızı, ufak detaylarda karşılıksız insan sevgisini yeniden bulmamızı sağlayan yeni bir soluk gibi. Ve oynaması da oldukça kolay. İnsanlara ufak sürpizler hazırlıyorsunuz ama kimse sizin yaptığınızın farkında olmuyor. Neler yapabileceğinizi ise yalnızca hayal gücünüz belirliyor. Ve karşınızdaki insana kendisine bir iyilik yapıldığını ve bunun tesadüf olmadığını hatırlatan tek şey olay mahaline bırakmış olduğunuz bir ''faili meçhul kıyak'' kartı.<br /><br />Kıyak geç denize at! Bundan güzeli var mı? <a href="http://www.fikiratolyesi.com/">Fikir atölyesi</a>nde bir kampanya biçiminde öne çıkmış olan bu hareketi yakından takip etmenizi öneriyorum. Başlamak için ;<br /><br /><a href="http://www.fikiratolyesi.com/2009/02/27/faili-mechul-kiyak/">Faili meçhul kıyak :)<br /></a>Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-44207286095367569062009-03-26T11:04:00.000-07:002009-03-26T02:31:00.045-07:00Faili Meçhul Cinayetler<span style="color:#009900;"></span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_cLnDSYQbbAkzjdQRvTeATahxZQ3jzlEBT8CPgb0605HgewtXrpRXd-GLwj7KBm0T6jpQyDkQpxLxNDvRid3gphFi-d5Wyu1ITApUuSOM9vkvJLwIeLA9S7VhtZy9hECzKSkrtYwXKns/s1600-h/failimechul_fmlogo2.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5317419977912999138" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 259px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_cLnDSYQbbAkzjdQRvTeATahxZQ3jzlEBT8CPgb0605HgewtXrpRXd-GLwj7KBm0T6jpQyDkQpxLxNDvRid3gphFi-d5Wyu1ITApUuSOM9vkvJLwIeLA9S7VhtZy9hECzKSkrtYwXKns/s320/failimechul_fmlogo2.jpg" border="0" /></a><br /><div>Bundan bir kaç ay önce hayatımın en kötü gününü yaşadığımı ve artık hiçbir şeyin bundan daha kötü olamayacağını düşünüp üzülüyordum. Bunu bir daha sorgulamak gerek ! </div><br /><div></div><br /><div>İnsan hayatında hiç bir zaman bitmiyor o ''en'' ler. Artık en kötüsü demekten vazgeçtim. Bir sonrakine kadar en kötüsü bu diyorum. Böylece bir sonrakine ben sana zaten hazırdım mesajı vermiş olurum belki. Çünkü ne kadar aşina olursa olsun insan yine de talan oluyor ''kötü''ler karşısında. </div><br /><div></div><br /><div>Bugün size bir cinayetten bahsetmek istiyorum. </div><br /><div></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">" İki gün önce İstanbulda bir apartmanın yedinci katında yaşanmış. Kadın katliamlarının bol olduğu günlerde bir başka tarzda çarpıcı bir örnek. Faili meçhul bir cinayet henüz. Katil olay mahalinden arkasına bakmadan kaçıp gitmiş. Gitmese erkekliğine yaraşmazdı zaten.</span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">Olayın korkunç yanı altı ay boyunca, el ve kollarını bağlayarak, saklamış kadını. Kadın ise yalnızca onu aç ve susuz bırakmadığı için minnet duymuş katiline. Kadın kilitli kaldığı odada katilinin gelip onu sevmesini beklemiş aylarca. Onu öldürmediği için sevmiş onu, hem yemek de veriyormuş bundan iyisi mi var!...Hastalıklı bir aşka dönmüş bu garip hikaye. Adam sevmiş kadını, korumuş, kollamış. Bırakmamış aylarca. Kaçıp gitmek istemiş zaman zaman ama adam buna asla izin vermemiş. O gitmek istedikçe daha çok gelir olmuş ziyaretine. Daha çok sevmiş onu. Kadın adamı sevdikçe adam vahşileşmeye başlamış...İlk günlerdeki tutku, heyecan ve güzellikler yerini sessiz kaçışlara ve duygusuz sevişmelere bırakmış. Kadın günlerce aç bırakılmış, beklemiş, ağlamış...Gelen giden olmamış. Yanında olmadığı dakikalarda bir başkasıyla olduğunu biliyormuş kadın. </span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">Sonra bir gün geri gelmiş adam. Cinayetten bir gece önce. Eskiden olduğu gibi oturup saatlerce konuştukları ve tutkuyla seviştikleri gecelerden biri olacak sanmış kadın. Kız kulesinde, sahilde, hiçbir yerde, her yerde ve hayallerde buluşup saatlerce konuştukları ve birbirlerine dokunamasalar bile sadece o an için dahi olsa tamamen birbirlerine ait olduklarını hissetikleri günlerden biri gibi. Hayal değildi bu. Yaşanmıştı bunlar. Gerçekti hepsi. Dokunuşlar, konuşmalar, kaçamak görüşmeler ve her an her saniye birbirine koşmalar... Hepsi yaşanmıştı bunların. Onlarca şarkı söylenmişti, dillendirilmişti var olan ve olamayan her şey. İnanmamak için ruhsuz olmalıydı kadın, duygusuz. Umutlanmamak için beklememek için bu dünyaya ait olmayan bir varlık olmalıydı. Çünkü adam hep bekle demişti ona , git demeyi beceremediği dakikalarda. Bekle ve ben seni öldürene kadar yaşat beni! </span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">Kadın o gece adamı gördüğü gibi anlamış bir şeylerin yolunda gitmediğini. Sarılmak istemiş, dokunmak. Susuyormuş adam. Bütün geceyi beraber geçirmişler. Sabaha karşı suskunluğu bozulmuş adamın ve itiraf etmiş sonunda. Sevmiyorum seni. Sadece seni öldüreceğim ana kadar beni yaşatmanı istedim. Nefessiz kalmış kadın. Soğuk bir duvarın kıyısında uykuya dalmak ve bunların kötü bir rüya olduğuna inanmak için çırpınıp durmuş. Becerememiş...</span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">Konuşmadan, tek bir cümleye dahi tenezzül etmeden, hiçbir şey olmamış ve yaşanmamış gibi. Öldürdükten sonra yanağına bir öpücük kondurmuş ve kaçıp gitmiş. Ruhsuzca. Bedeni de ruhu da değersizlikler içinde tükenmiş kadının. Çiğnenip yutulmaya hazır bir et gibi.</span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">Bulsalar faile soracaklar olay anında neler hissettiniz diye.</span></em></div><div><em><span style="color:#009900;">Soğukkanlılıkla anlatırdı herhalde. "Yaptım, pişman değilim" . </span></em></div><div><em><span style="color:#009900;">Fakat bir kağıt parçası bulunmuş odada olaydan sonra.</span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">Kadının el yazısından şunlar yazıyormuş:</span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;"></span></em></div><br /><div><em><span style="color:#009900;">-Ölümünden kimse sorumlu değildir. Katli vacip duygulardı ! "</span></em></div><br /><div><span style="color:#009900;"></span></div><br /><div><span style="color:#33cc00;"><span style="color:#009900;">Katli vacip duygular...Sevmek, değer vermek, inanmak, güvenmek... Ve işte böyle talan ediliyorlar meçhul faillerce. Bir gün içinde onlarcası, yüzlercesi işleniyor bu günahların.</span> </span></div><br /><div></div><br /><div>Kalbe kalkan geçirmek gerekiyor artık. Ticaretine başlasak iyi para ederdi! </div><br /><div></div><br /><div><span style="color:#009900;">'' Kendinizi korumanız için özel olarak üretilmiş insandan robot yapma makinası! Ekonomik ve kolay çözüm. Yanında "değer vermemeyi öğrenmek için 50 altın kural" kitabı da bedava! "</span> </div><br /><div></div><br /><div>''En'lik görecelidir diye başlamıştım yazıya. Şimdi dua ediyorum gelmiş geçmiş bütün Tanrılara. Bundan kötüsü varsa, bundan iyisi de olacaktır. Güzel günler göreceğiz elbette. </div><br /><div></div><br /><div>Başka türlü yaşanmaz bu dünyada! </div><br /><div><span style="font-size:130%;"></span></div>Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-46318112805097545902009-03-23T05:12:00.000-07:002009-03-23T05:49:44.587-07:00Hayatı tüttürmek<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-oyHrvmeZbQMbXy3F0fdi4a7hyYcxIHSSGOsLPR7REA8eiIhyphenhyphenSWiUALl91Ct1SkP8EVzdBJeeWeARfq4inSzV0NJnITi_NTSz6D0gwe29RDNwTdKRBCcDWwd3M1vmvbo1CyjUi6OAy4M/s1600-h/untitled.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5316362936714008242" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-oyHrvmeZbQMbXy3F0fdi4a7hyYcxIHSSGOsLPR7REA8eiIhyphenhyphenSWiUALl91Ct1SkP8EVzdBJeeWeARfq4inSzV0NJnITi_NTSz6D0gwe29RDNwTdKRBCcDWwd3M1vmvbo1CyjUi6OAy4M/s320/untitled.bmp" border="0" /></a><br /><div></div><div>Sigara içmek öldürür. </div><br /><br /><div></div><div>Bugün ilk kez sorguladım bunu. Elimizde çantamızda masamızda duran paketleri. Ağzımızda gezinen ve ciğerlerimizi sömüren, madde bağımlısı haline gelmemize neden olan bu saçmasapan insan icadını. Nasıl da büyük bir başarı ile görmezden geldiğimiz ''öldürür'' lafını sonra. Bugün, öğle arasında, sigaramı tüttürürken!</div><br /><div>İnsan kendine zarar veren şeylere karşı körün de körü olabiliyor bazen. Gözlerimiz yalnızca istediğimiz zaman ve istediğimiz şeylere karşı açıklar bir yerde. Ölmek lafı ağır bir laf. Ama işte körüz. Düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz bunu. Uzakta olduğundan belki. Sigaradan dolayı yarın ölmeyecek olduğumuzu biliyoruz , bugünün yarını her nefeste daha da yakınlaştırdığını bilmezden gelerek. Ya çok zeki ya çok aptalız, inanın bunu ben de çözemedim. </div><br /><div>Yalnızca sigara konusu değil elbette böyle olan. İnsan yaşadığı anın, sahip olduğu şeyin ona biçilmiş ve yaşamına kilitlenmiş birer demirbaş olduğunu zannediyor. Sağlık, gençlik, mutluluk...Hüzün bazen. Hiç gitmeyecek sanıyoruz. ''Öleceksin'' diyorlar sağır oluyoruz. ''Gideceğim'' diyor birileri körleşiyoruz. Görmüyoruz, elimizdeyken... Gittikten sonra açılıyor gözlerimiz. Aylardır, yıllardır görmeyen göz yine göze dönüyor. En yaşlısından hem de!</div><br /><div>Ana ait mutluluklar, üzerinden geçtiğimiz, yıkıp harap ettiğimiz yaşantımızın üzerine tatlı bir gölge vuruyor bazen. Tatlı diyorum, tatlı olmasaydı daha çabuk uyanırdık uykumuzdan. Gerçekler hayatın deliklerine saklanıp hiç beklemediğimiz anlarda sobeliyorlar bizi. O ana kadar varlığını bildiğimiz ama hiç düşünmediğimiz bu gerçekçikler birden sahnemizi işgal ediveriyorlar sonra. Çırılçıplak kalıyoruz, başrol oyuncusu olarak cirit attığımız ve gülücükler dağıttımız o kocaman sahnenin ortasında. İşte böyle körcükler ve sağırcıklarız biz, sona geldiğinde açılıyor gözlerimiz, kapanıyor perdeler.</div><br /><br /><div></div><div>Geç kalmadan düşünün, önce görmezden geldiklerinizi... Sonra şimdiye kadar hiç görmediklerinizi. Kaçırdığınız sevgileri, kırdığınız kalpleri, kaybettiğiniz dostları...İçtiğiniz sigaraları tabi bir de. Ölmeden önce kaç kez öleceğinizi duyduğunuzu, duymazlıktan geldiğinizi düşünün. </div><div></div><div><br />Bugün çok sigara içtim, neden derseniz dertliyim biraz.<br />Sigara öldürür...<br />ama pişmanlık süründüyor adamı.</div>Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-46266094873446897092009-03-21T00:00:00.000-07:002009-03-20T14:43:39.792-07:00Ekinoks<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaoQNlvBmspiw2NBKY63Hlt4HhgSH9fTMzuNjAFIf9IRHYb4qoQQhVEWMW4DZsYaZaRVS7SV9nWSC1W5sLwJec2RhAJuiBqi3IINHszFpUUb9nIc6ZeAlMHRct7rgOX2VAc4FlU4qCGPc/s1600-h/night-day.gif"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 241px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaoQNlvBmspiw2NBKY63Hlt4HhgSH9fTMzuNjAFIf9IRHYb4qoQQhVEWMW4DZsYaZaRVS7SV9nWSC1W5sLwJec2RhAJuiBqi3IINHszFpUUb9nIc6ZeAlMHRct7rgOX2VAc4FlU4qCGPc/s320/night-day.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5315382832381856274" border="0" /></a><br /><br />Gün-Tün eşitliği'ne hoşgeldiniz!<br /><br />Bugün eşitiz hepimiz. Gece de eşit gündüz de. Acılarımız kadar mutluluğumuz olacak. Borcumuz kadar alacağımız. Sevdiğimiz kadar sevileceğiz de. Ağladığımız kadar gülecek yüzümüz. Siyah kadar beyaz olacak. Fakir kadar zengin. Kötüler kadar iyiler olacak. Bitti dediğimiz anda yerden yeni umutlar bitecek. Bahar gelecek bugün. Soğuk kadar sıcak da olacak , yalnızlığımız kadar kalabalık olacak etrafımız.<br /><br />Yoksa sıradan bir gün gibi akıp gidecek mi bugün de? Unutulduğumuz, sıkıldığımız, yorulduğumuz onlarca günden biri gibi...Ertelediğimiz sözcükleri hiç gelmeyecek bir yarına bırakıp dönecek miyiz sırtımızı her şeye. Aynaya bakarken gördüğümüz gözlerin bize ait olup olmadığını düşünecek miyiz yine aceleyle girdiğimiz ve yetiştirmeye çalıştığımız işler yüzünden onu bile kısa tuttuğumuz tuvalet molalarında. İnsan olduğumuzu anımsatan şeyleri göz ardı etmek için kendimizi anlamsız bir koşuşturmaya bırakıp , sesimizden ve yüreğimizden kaçtıkça kendimize döndüğümüzün yanılgısı içinde oradan oraya savrulmaya devam mı edeceğiz? Belki... Belki ve maalesef bugün de diğerleri gibi geçecek. Kendimizden uzakta durmak için elimizden geleni yapacağız kuşkusuz.<br /><br />Bunca zaman böyle yaptık çünkü. İçimizden gelmeyenler üstemizden gelmeyi becerdiler.<br />Ol dedik ve olacak sandık dünya,<br />öl dedik ve ölecek sandık duygular.<br />Ya da birileri geldi ol ve öl dedi!<br /><br />Umutlarımız tükenecek bugün de. Tükendiğimiz kadar tüketeceğiz üstelik. İnsan olduğumuzu hatırlatmasın diye aşkı bile reddedeceğiz. Kıyıya vurmuş ölü balıklar gibi nefessiz... İnancımız geldiğimiz yerlerde unutulmuş. Dün kadar uzak, gelecek kadar uzak, bugün kadar uzak. Peki ama nerdeyiz? Hangi zaman dilimine yazılmış içinede bulunduğumuz anlar. Sadece iki saatliğine...Seviştiğimiz, güldüğümüz, sevdiğimiz, inandığımız, güvendiğimiz anlar. Hangi güne ve hangi geceye aitler artık?<br /><br />Kimiz biz ?<br />Sen, ben, o. İçimizden herhangi biri.<br />Kaçımız yürekli olmayı becerebiliyoruz ki artık...<br />Kaçımız yaşadığı gecenin ardındaki gündüzü de anımsar oldu.<br />Terk edildi ya da terk ettirildi günler.<br /><br />21 Mart güzel bir gündür. Gece ve gündüzün, olmak istediğimizle olduğumuz arasındaki uzaklığa nispet veren eşitliğidir. Umuttur bir yerde, almasını bilene.<br /><br />Kendini bizden hissetmeyene <span style="font-style: italic;">en Mutlu Baharlar! </span>Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-31440745970747776642009-03-20T12:53:00.000-07:002009-03-20T13:00:54.496-07:00Bir nedeni yok''Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz, suç yüklüydüm ? Belki seni çok yıprattığımın, yaşamaya yönelik trafik işaretlerinin arasında yalnız bıraktığımın elbette farkına vardım ama her şey mi benim bu aleyhte var oluşumla açıklanabilir? Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni <span style="font-style:italic;">kaybettim.</span> Bunu biliyorum.<br /><br />Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Beden ve kefalet ortadaydı. Senin hakkında tek nir satır bile yazmamamın gerekçelerini hiç düşündün mü? Sana olanları içten içe koruma savaşı mıydı sanki bu? Kuşkusuz! Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim. Büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi.''<br /><br />-Bir nedeni yok yalnızca öptüm-<br />Küçük İskender.Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-40724448192351123322009-03-19T10:36:00.000-07:002009-03-20T11:24:43.168-07:00Gidiş-Dönüş meselesi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5603oJr8cTZOEm_JgSpVm7dQXfxYXTB3E_te1_TXYQSWhBFIK1BAHAhRkIeohn3HnHL8Z_vojg5qccG23hQ_6dOzI9MyCfjqj_pIACwOYs3duzLhDcgNH4KT2CPEYpTXEfSmMYzlbXPw/s1600-h/gidisDonus.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 184px; height: 263px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5603oJr8cTZOEm_JgSpVm7dQXfxYXTB3E_te1_TXYQSWhBFIK1BAHAhRkIeohn3HnHL8Z_vojg5qccG23hQ_6dOzI9MyCfjqj_pIACwOYs3duzLhDcgNH4KT2CPEYpTXEfSmMYzlbXPw/s320/gidisDonus.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5314972261287276418" /></a><br /><br /><span style="font-style:italic;">'' Yüreğimizin yufkalığı<br /> hayat karşısında bizi yenik düşürdü<br />Mükemmeliyet taşıyan cümleler arasında<br />Bir yürek taşıdığının farkına varmak <br />Ne kadar yüceltiyor insanı <br />Bu yoğunlukta..''</span><br /><br />''Hep yalnız yürürken düşüyor sorular gökten. Ya sevmiyorlar yalnızlığımı, ya yalnız kalamıyorlar oldukları yerde.''<br /><br />Gözlerimden damlamamak için yüreğimi aşındıran gözyaşlarımla kendi kendime mırıldanmaktan başka çaremin olmadığı bu ıssız kalabalıkta, ardımda gölgen, aklımda yitikliğim yürüdüm.<br /><br /> <br />'' Sen bana hiç gelmiş miydin...Bu kapı aralandı mı hiç! Hüznümden örülme o yüksek duvarı aşmaya çalışıp, kendini gözlerimden okumayı denedin mi? Sen bu kırık yüreğe dokunmayı hiç gerçekten istedin mi...<br />Yoksa beni ve aşkı aynı sayfanın farklı yüzlerinde saklamaktan başka bir şey değil miydi seninki? <br />Bilmiyorum...''<br /><br />Ben bir yabancıyı sevdim dudaklarına dokunurken ve kendi içimden bana en az ben kadar yakın ve bazense ben kadar yabancı olanı sevdim. Yollar aramıza sıkışıp kalmış yaşanmamışlar ve söylenmemişler kadar uzun görünüyordu artık bana. Sonunda varlığının umuduyla yürüdüğüm bu karanlık yol bana seni verecekti ve belki de o zaman kararan bütün ışıklar yeni bir hayatın, yeni doğmuş bebek kokulu o heyecanlı varlığını dünyama sunacaktı. Ben kendi içimde kendi yüreğimin yanında taşıdığım bu <span style="font-style:italic;">yabancı</span>yı belki de o zaman tanıyacaktım.<br /><br />Zaman ızdıraplı bir süreçte seni ellerime buruk bir düş kırıklığı ile de olsa verdi sonunda. Seni benden koparabilecek ama yine de asla unuttuturamayacak o buzlu yollar sana çıktı sonunda. Peki ama nerdeydin? En karanlık gecemde parlayıp dünyaya yeniden gülümseten <span style="font-style:italic;">dokunuşunun düşleri</span> her defasında uyanıp yeniden uyuduğum bu oyunsu uyku,en umutlu anımda kapanan ışıklar ve senin asla içinde olamadığım o uzak hayatın beni kendimle buluşturacağına inandığım bu şehirden hiç bilmediğim diyarlara cebinde beş kuruş umudu olmayan bir <span style="font-style:italic;">sen vurgunu</span> olarak sürgüne gönderdi sonunda.<br /><br />Ellerini tutarken aramızda sıkışıp kalan soruların nelerdi...Neden yüreğimi vermeye her şeyimle hazır olduğum insan tüm varlığı ile benim olamıyordu! Neydi korkutan...Neydi susturan o aşk kokulu dakikalarda...Sana aşık olduğumu bağırmak isterken cümlelerimi boğazıma dizen, üşüten, ürküten! Aramızda kalmış, sana dokunmamı engelleyen bu çetin yığın ve tam geldiğine inanmışken, yüreğindeki tüm acıları yüreğimde toplamaya hazırken, yeniden ama <span style="font-style:italic;">bu sefer gerçekten</span> gidişin...<br /><br />Hep sen istediğinde gelebildim yanına en uzaklardan. Ve sonra sen yanağıma bir öpücük kondurup beni hiçbir şey olmamış gibi o uzaklara yolladın. Yoksa boğazımda tıkanıp kalmış sözler, hıçkırıklar, itiraflar, isyanlar ve yüreğimde gizlediğim gözlerimle ele verdiğim hüzünler, özlem ; yoksa avuçlarımda sıkıca tutup kimseye göstermediğim AŞKın mı girdi aramıza? Bu kadar yakınken!<br /><br />Hep yanında olmayı istedim. Kalbinin içinde yaşamak, gözlerinde gülmek, gözyaşlarımı gözkapaklarının altına saklayıp senin o güçlü ve kararlı duruşuna muzipçe gülümsemeyi istedim. Ben sana dokunurken hep bana aşık olduğunu duymayı diler, ümitsizlik anlarımda ise bunun senin için bir yenilgi olabileceğini düşünür ve sadece ben, bir tek ben, tek başıma senin o eğilmez varlığın ve aşılmaz yokluğun arasında tıkanıp kalırdım.<br /><br />İstedim, çok istedim.Seni...<br />Kaçtın.<br />Yanında kalmama fırsat vermediğin anlarda bile senin ruhumu uyuşturan umuduna sarıldım.<br /><br />Yine de inanıyorum... Sevdin beni. <span style="font-style:italic;">Ben senin denizinde yüzeyde gezinen en güzel deniz kabuğundum sense benim denizimde en dipte en gizli ve en özel köşede korunmaya alınmış olandın.</span><br /><br />Sular akıp gidiyor şimdi. Sen, coşkun deniz, umarsızca dalgaların vuruyor kıyılara. Ve yağmurlu bir İstanbul akşamında usulca kumsala bırakıyorsun beni. Alıp başını sonra kendi dalganla boğuşmaya gidiyorsun.<br /><br />Belki yorulacak, belki öleceğim...Ama bekleyeceğim değersiz bir kolye olarak bakire bir kıza hediye edilmemişse kabuğum... Rüzgarını da, serinliğini de o yüreğime dokunan mavilğini de al ve git...<br /><br />Hep kendin için çekilen sularını al ve git...<br /><br />Ne de olsa hiç bir gitme geri döndüremeyecek artık seni.<br /><br /><br />-------------------------------------------------------------------------------------<br /><br /><br />(2004 yılında herhangi birine ya da bir anıya atfetme kaygısı olmadan yazmış olduğum bu yazının üzerinden tam 5 yıl geçtikten sonra eksiksizce beni ifade ediyor olması nasıl açıklanır bilmiyorum.)Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-63682446593085389032008-12-18T18:19:00.000-08:002009-02-03T06:21:54.616-08:00HayaletHikaye basit. Adam ve kadının hikayesi. Yine... Bu kez farklı diyeceğim ..İnanmayacak mısınız ? <br />Kaç farklı tükettik bu hayatta? Kaç gerçek ve kaç yalan? Kaç göz bebeği değdi gözlerimize... Kaç elin teri bulaştı avuç içlerimize... Belki bir.. belki çok.. Belki de hiç. Hepsinin de ayrı bir hikayesi vardı. Ve hep farklı diye başlardı. <br /><br />Öyleyse durun farklı bir hikaye anlatacağım size... <br /><br />Sessiz ve solgundu hep bakışları.Bakmazdı ya pek aslında. Hep kaçardı gözleri. Bilmediğim ait olmadığım yerlere. Susardı çokca ... Buydu ağzından çıkan her kelimeyi böylesine değerli kılan. Az da olsa konuştuğu anlarda , kelimelerini vaad edilmiş bir ömür gibi dinler, bittiklerinde ölecek olurdum. Ölmezdim ama... Gerçeklerden kim ölmüş ki? Yalan mıydı onun aslı ? Her neyse...<br /><br /><em>''Kurumuş, içlerindeki son kor dahi tükenmiş birer enkazdı duygularım. Ara sıra içlerinde gezinir, geçmişten kalma taşlar toplar, ve üzerinde dumanları tüten , darmadağan olmuş o yıkıntının içinde kendimden kalan izleri süpürürdüm. Temizlerdim, son kez yıkar gibi bir ölüyü .. Öylesine yavaş ve hassas. Bir daha hiç dokunamayacağım gibi dokunurdum onlara... Günler geçerdi, nasıl geçtiklerini bilmeksizin. Düşünmeden, yaşamadan...Çok kez dinlendiğinden artık umursanmayan bir şarkı gibi gelip geçerdi hayat...Nakaratı ezberlenmiş, melodisi tüketilmiş...Her yeni gün doğumunda başa sarardı...Sanırdım ki bant koptuğunda bitecek... <br />Sonra bir gün...Hiç tanımadığım bir melodiyle uyandım... Uzaklardan gelen, bir o kadar da yakın...Nerden geldiğini, kime ait olduğunu bilmediğim bir şarkı. Dumanı tüten bir başka enkazın yıkıntıları arasında buldum onu. Yıllardır dönüp durmaktan usanmış bir plak kadar yorgundu...Elimi uzatıp çıkarmak istedim. Gelmedi... Öylesine yabancı , öylesine güzel bir şarkı. <br />İçine çekiyordu beni, büyülenmiş gibiydim. Zamana dair , hayata dair bildiğim bütün kalıpları yıkan bir şarkı... Tanıdık mı geldi bu cümle... Eski bir romandan belki. <br />İçine çekiyordu beni , dur diyemedim. Geçmiş , gelecek... Ben, diğerleri...Hepsi onun o büyülü sesi içinde yok olup gitmişti... Bir büyüydü belki... Ya da sadece bir rüya... Gözlerimi kapatıp onun melodisine bıraktım kendimi...Kendi şarkımı çoktan unutmuştum... Her gün söylediğim, sadece benim değil belki de bütün yakınlarımın ezberinde olan şarkım , uzayın sonsuz derinliğinde dalgalanıyordu sanki...Ama asla bende değildi. Notalarını dinledim onun, teker teker ayırt etmeye çalışarak... <br />Kendimi onun enkazının yıkıntıları arasında buldum sonra... Bir başka melodinin kolları arasında... Karanlıktı ... Soğuktu yine... Korunaksızdı... Ama huzurluydu. Geri kalan tüm yaşantımı bu karanlık yerde geçirebileceğimi düşündüm bir an... Kendime gelmem uzun sürmedi...'' </em> <br /><br />Ait olmadığınız bir dünyada var olmak ne demek bilir misiniz ? <br />Başkasına ait bir melodiyi fısıldamaya çalışmak... Öylesine eğreti... <br />Hayallerinizin önünde kalpten bir duvar olması nasıl bir duygu ? Yaşadınız mı ? <br /><br /><em> ''Kayboldum...Bilincim açık bir şekilde, her şeyi bilerek. Yok oldum belki... Avuç içlerinde başka bir kalbin attığını hissederek.. Ve hayatımda ilk kez gerçekten isteyerek... Gözlerimi delen bir çift gözün karşısında çaresizce bekleyerek, sonunu bilerek... İçlerinde bir zerre yaşam kıpırtısı taşımayan duygularımın yeniden uyanışına direndim... istemiyorum dedim, haddinden fazla istediğimden'' </em><br /><br />Önünüze çekilmiş koca bir duvarın delikleri arasından cenneti görmeye çalışmak... <br />Üzerinde dumanı dahi tütmeyen bir enkazın içinden bir bebek sesi duymak ne demek ? <br /><br /><em>'' Yaklaştım... Yenildim kendime...Ait olmadığım o dünyaya bıraktım kendimi. Nerde duracağımı, nerde nefes alacağımı, nerde yürüyeceğimi bilmeksizin...Şafak vaktindeki ayaz gibi keskin , karşı konulmaz .... <br />Karşı konulmaz olabilir miydi bir insan... Olamazsa neden karşı koyamıyordum... Bütün ezberlerimi yıkmıştın... Tanıdık mı geldi cümle...Eski bir romandan belki... <br />Bedenimi ve ruhumu ilk kez bu kadar yakın hissettim birbirine. İç içeydiler... Birdiler... Kendimi buldum sanki... Nefes alıyordum hala. Ordaydım... Acı cekebiliyordum, gülebiliyordum... Hissediyordum... Yaşıyordum. Ruhumda gel gitler yaşanıyordu, onunsa bedeninde. O yükseldikçe ben alçalıyordum sanki... Ben yükseldiğimde o yine yüksekteydi.'' </em><br /><br />Enkazın arasında bir bebek sesi... Bir umut, bir sevinç, akıtılmaya değer bir göz yaşı... Bir nefes... <br /><br />Hiç söylenmeyecek cümleler kurmak ne demek bilir misiniz ? <br /><br />Şafak vakti doğan aşklar vardır... Ne güneşin doğuşudur artık, ne de batışı... Kalırsınız o ara yerde... Şafak vaktinde.. Gün geceden çizgiyle ayrılır... Siz o karanlıkta kalakalırsınız... Çünkü bilirsiniz şafak vakti tam da ona alıştığınızı söyleyecekken alıverir elinizden geceyi bir başka gündüze vermek üzere... <br /><br />Ve yeni gün hiç söylenemeyecek olan bir seni seviyorumla başlar... <br /><br />Farklı demiştim ? Siz ne dersiniz ?Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-87664690339508342652008-12-18T07:31:00.000-08:002008-12-18T07:47:36.587-08:00pasta !<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnv67ficD_HtpCTr4IyPI7yO30KrdT5fily5OYLEh1JuYAJqPjAaI35WjkYEVt6cPr5zwwAkVyJ096z0juAZBAsvLzU65uIHu-9eroGqCPVh9-Ayms4cA8lJzoHjO-fs3ZsEEsEXuRTQo/s1600-h/IMG_0108.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnv67ficD_HtpCTr4IyPI7yO30KrdT5fily5OYLEh1JuYAJqPjAaI35WjkYEVt6cPr5zwwAkVyJ096z0juAZBAsvLzU65uIHu-9eroGqCPVh9-Ayms4cA8lJzoHjO-fs3ZsEEsEXuRTQo/s400/IMG_0108.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281154422836760674" /></a><br /><br /><br />Romantizmin italyan versiyonu böyle bişey olsa gerek :)<br /><br />Amore, scrivo qualcosa pero tu non mi capisci mai... E oggi ho deciso scrivere per te pero lo sai mio italiano é una merda...allora, solo prova...<br /><br />Scrivo ad un ragazzo piu bravo del questo mondo, ha un cuore grandissima, che mi ama , che pazzo di me :) Mi manchi tanto, ogni giorno che passa qui mi fa piu triste senza te...Pensare di te, pensare che c'é qualcuno mi pensa , mi ama mi far sentire piu forte. Ricordo tutto quello che abbiamo fatto in sieme, stare con te, abbracciarti, baciarti, fare l'amore... tutto..Ubriacare come pazzi, andare in spagna, milano, castelliri, e poi qui in istanbul , calcio di fenerbahçe, taksim in sieme...Ho passato un periodo che neanche in turco posso spiegare quanto bello era. <br /><br />Ricordi questa pasta che hai fatto per me, era fantastica giogi...bello mio ti faccio imparare di cucinare anche altre cose perche stai diventando una pasta a causa di mangiar pasta ogni giorno :)<br /><br />Mi manchi, non vedo l'ora febbraio...comunque ho dimenticato chiedere una cosa.<br /><br />Mi sposi ? :) :)<br /><br />ciao bello.Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-75914325288058612432008-12-18T07:14:00.000-08:002008-12-18T07:22:05.981-08:00ayak izi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRau0gKpeuOBtUHy-VZkPoqpa4I3uGmQdX6VxPHgRwHLCV_0eGpFwwBO9lh_x1cFEclk3mEoy-ay8pxd9O60QcDfX6o-PPgTKApQqoVd_1lJNqfzA2Ppy9ZkBHIl0XPcz2qaGwUN82wRo/s1600-h/IMG_1092.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRau0gKpeuOBtUHy-VZkPoqpa4I3uGmQdX6VxPHgRwHLCV_0eGpFwwBO9lh_x1cFEclk3mEoy-ay8pxd9O60QcDfX6o-PPgTKApQqoVd_1lJNqfzA2Ppy9ZkBHIl0XPcz2qaGwUN82wRo/s320/IMG_1092.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281149992444101138" /></a><br /><em>uzun zaman önce yazılmış bir yazı...Hiç okunmayacak bir yazı. Buzullar mı ? Hala yerlerindeler...</em><br /><br />''bir iz bıraktık bugün...<br />yüzünü aylardır görmediğim karın sokaklardaki beyaz örtüsüne...<br />bir çift ayakkabı...biri 37 numara biri 43.<br />bilmem anlıyor musun konuştuğum dili?<br />ama benim hayatım bu işte...<br />hep karlar yağıyor değer verdiklerimin üzerine..<br />bir gün hiç bitmeyecek sandığım karların içine adına aşk dediğimiz kalelerden kurmuştuk.<br />sanırdım ki kar yağdıkca üzerimize kapattığımız çatı yükselecek ama öyle olmadı... <br />nerden geldiği belirsiz bir fırtınada yıkıldı bütün bize ait sandığım şeyler...<br />ayak izlerimizin üzerinden binlerce ayak geçti..<br />binlerce iz kaldı karışık..karman çorman...<br />buzlarında kaydım ayrılığın, yuvarlandım..<br />üşüdüm..dondum.<br />savunmasız kaldım...<br /><br />-didemm, attenzione, cadrai!!<br />-düşmedim..tuttun işte..<br />ama bir bilsen, bu zamana kadar kaç gece eskittiğimi bu soğuğun içinde.<br /><br />bugün çok kar vardı italyada.<br />izleri içimde duran kardan adamların, belki de yığınların arasında bulmaya çalıştığım bir kaç beyaz leblebinin, ve tabii ki sıcak şarabın adı bile anılmıyordu burda.<br />bilirdim ...kardan ''adam '' olmazdı...<br />ama yine de yürüdük beraber 37 ve 43 numara..<br />ve sen bilmiyordun bile attığın kar topunun çarptığı yerde ;<br />kalbimde;<br />kimse üzerime basıp geçmesin diye,<br />küresel ısınmanın bile eritemeyeceği<br />bir buzul sakladığımı.''<br /><br /><br />---giovanni'ye---Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7298580745140503474.post-39806244788136482602008-11-23T13:29:00.000-08:002008-12-07T11:11:00.433-08:00Kasım...mucizeydi bir yudum nefesi<br />hak ettiği,<br />çok görmeyen<br />karanlık bir geceye...<br />gece ki<br />özgürlük budalası mutlulukların<br />rüzgarda savruluşundan<br />doğdu<br />bir tesadüfün ellerine.Didem Bozhttp://www.blogger.com/profile/12888000403552480516noreply@blogger.com0